Ana içeriğe atla

Hasan Başusta Röportajı

Aşağıda okuyacağınız Hasan BAŞUSTA röportajını, Blog Dergisi'nin Haziran 2010 - 10. sayısı için yapmıştım. Dergimizin 10. sayısına ulaşmak için Tıklayın

Merhaba Hasan Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Bizi takip edenler arasında sizi tanıyanlar çoğunlukta, ama tanımayanlarda var. Önce Hasan Başusta kimdir? diye soralım:

1982 doğumluyum. Yükseköğrenimimi İstanbul ve Marmara Üniversitesinde tamamladım. Sonrasında İngiltere'de pazarlama okudum. Promoqube'de Dijital Pazarlama Stratejistliği yapıyorum. Asıl işim markaların dijital mecralarda en hızlı sonuç alabilecekleri stratejileri marka adına uygulamak diyebilirim. Arzu ederseniz http://hasanbasusta.com/ben-kimim adresinden detaylı olarak hikayemi okuyabilirsiniz.

Elinde sürekli kitap olan birisiniz. Tabii bunun dışında birde, sesli kitap koleksiyonunuz var, hepsi sizin için değerlidir, ama bunlar arasında sizin için çok çok özel olan ve muhakkak tevsiye ettiğiniz bir kitap var mı?

Kitaplarımı sesli veya sessiz diye ayırmıyorum :) Pazarlama kitapları arasında mutlaka tavsiye edeceğim Mor İnek vardır. Onun dışında Tom Peters'in kitaplarını çok severim, özellikle Reimagine'yi. Kişisel gelişim konusunda Anthony Robbins'i çok severek okurum. Pazarlama profesyonelleri için mutlaka okunması gereken kitapları şu yazımda http://hasanbasusta.com/basari/pazarlama-profesyonellerinin-okumasi-gereken-5-kitap.html listelemiştim.

Yazınızda bahsi geçen kitaplar için ''...bu kitapların hepsi kendinize yapacağınız en büyük yatırımlardır.'' diye bitirmişsiniz. Bu anlamda bakacak olursak, size kattığı yatırımların bugün için, neler olduğunu söyleyebilirsiniz? Size kattığı şey nedir?

En başta bu kitaplar bana bir hayat görüşü kazandırdı. Kitap okuyup yorumlamaya başladıkça diğer insanlardan daha farklı bir bakış açısı kazanmaya başladığımı fark ettim. Onun için kendime 4 sene önce yoğun iş-aile hayatını göz önüne alarak haftada 1 kitap okuma hedefi koymuştum. Sürekli ve uzun vadeli bir hedefti. Şimdi geriye baktığımda 4 senede 278 kitap okuduğumu görüyorum. Çok sayılmaz ama hedeflerimin üzerinde olduğu ender konulardan birisi bu diyebilirim. Eğer bu şekilde devam edersem önümüzdeki 20 sene sonunda 1400 kitap hedefime ulaşabilirim.

İş hayatınız nasıl başladı?

İş hayatıma yurtdışı pazarlama sorumlusu olarak başladım. Ana işim detaylı bir pazar araştırması yapmak için çok sayıda rapor okuma ile başlıyor, potansiyel müşteriyi internet üzerinden bulma, kendimi tanıtma, randevu alma, iş seyahati planlama, vizeyi, uçağı, kalınacak otelleri, kiralanacak arabayı ayarlama, potansiyel müşterileri fabrikalarında ziyaret etme, sunum yapma, takip etme, satışı gerçekleştirme, ihracat evraklarını hazırlama, lojistiği ayarlayarak potansiyel müşteriyi daimi müşteriye çevirme ile sona eriyordu.

Böylesine zorlu bir yurt dışı iş deneyiminiz olmuş, yurt dışı iş deneyiminiz, bugün için size neler kattı, bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Yurtdışı inanılmaz bir deneyim kazandırdı bana. Hem okuduğum yıllarda hem de aktif olarak yurtdışı bazlı çalıştığım zamanlarda çok şeyler öğrendim, farklı kültürlerden farklı insanlarla anlaşmak gibi mesela.

Şu anda Promoqube'de stratejistsiniz, Sosyal Medya'ya geçişiniz nasıl oldu? Promoqube ile nasıl tanıştınız?

Sosyal Medya'yla 2006 yılında, bloğumu yazmakla tanıştığımı söyleyebilirim. ( http://hasanbasusta.com ) Özgür (Alaz) uzun zamandır arkadaşımdı. Ben de yıllardan beri blog yazan ve sosyal ağlarda paylaşımlar yapan konuyla üst düzey ilgili birisiydim. Webrazzi'de sosyal medyanın ne olduğu ve nereye gitmekte olduğu üzerine makaleler yazan bir paylaşımcıydım. Daha çok dünya'da neler oluyor, hangi fikirler önde gidiyor, en iyi uygulamalar nelerdir konuları özelinde yazıyordum. Zaman içerisinde kendime bu konular ile ilgilenen genç bir takipçi kitlesi edindim. Bu sırada Adobe'de freelance olarak çalışıyordum. Özgür beraber çalışmayı teklif etti ve öyle başladım :)

Friendfeed'de, Promoqube için, farklı bölümlerde çalışacak iş arkadaşları aradığınızı, görüyorum. Promoqube ve genel olarak günümüz ilanlarına nasıl bir başvuru yapılmalı? Cv çok gerekli mi? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben cv'nin çoğu zaman gereksiz olduğunu savunuyorum. Üstelik çok da tepki çekiyorum bunu söylerken. Cv farklı olmadığı sürece bir çöpten farksız. Önemli olan cv'yi göndermek değil, işe alacak kişi ile kontakt kurmayı becerebilmek ve kendini gösterebilmek. En zor konu da bu aslında. CV göndermek bir tür kendini rahatlatma gibi geliyor bana. Ben cvmi gönderdim ama aramadılar psikolojik olarak insanın elimden geleni yaptım ama olmadı demesi gibi kendini rahatlatmasıdır aslında. Oysa sonuca ulaşmayan her işte kendi sorumluluğumuzu kabul edecek cesarete sahip olursak işte orada kazanmaya başlayabiliriz.

Bu anlamda sanırım eğitimin gerekliliğini değilde, hayata farklı bakabilmenin gerekliliğini mi savunuyorsunuz?

Aynen öyle, benim gözümde eğitimin çok fazla önemi yok, en önemli konu birisine iş verdiğinizde onu yapabilir mi? Eğer bu sorunun cevabına evet dedirtebiliyorsa bir aday, işi o alır. En profesyoneller iş görüşmesine gitmezler, istedikleri kişi ile bir yemek, kahve ısmarlamak ve ikna etmek için görüşürler.

Peki özellikle Sosyal Medya'dan biri olduğunuz için, genel olarak sadece Sosyal Medya'da yayınlanan iş ilanlarına cevap veren insanlarda nelere dikkat edersiniz?

Bence sosyal medya işlerinde blog bütün cvlerden daha kıymetlidir. Bugüne kadar Friendfeed'de, Twitter'da ne paylaşmış bu konulara bakarım. Linkedin profili nasıl, orada kendini güzel ifade edebilmiş mi bunlara bakarım. Buradan yola çıkarak herkesin paylaşımlarına dikkat etmesi gerektiğini ve hiç ummadıkları bir anda karşılarına çıkabileceğini hatırlatmak isterim. Küfür, vs. kesinlikle olmamalı. Çıkan tartışmalarda nasıl yer almış hepsine bakarım. Sonuçta, sosyal medyanın bir hafızası var ve bu hafızada olumlu hatırlanmak için çaba sarf etmeliyiz.

Blogunuz bu anlamda çok değerli bir cv oluyor, peki cv niz dışında, Friendfeed ve Twitter gibi sosyal ağlarda neleri, neden paylaşıyorsunuz?

Binlerce takipçiniz olunca burada ister istemez bir sorumluluğunuz oluyor. Ben genelde fayda odaklı paylaşımlarda bulunuyorum. Spesifik bir şekilde sosyal medya konusunda yetişecek kişilere kaynak niteliğinde linkler paylaşıyorum. Bu linkler genelde binlerce okuduğum yazılar arasında filtrelenmiş yazılar oluyor. Çok önemli bulduğum konular hakkında bloğumda yazıyorum. Bir de günlük hayattan deneyimlerimi bloğumun Aklımdakiler bölümünde paylaşıyorum.

Blogunuzun adı ''Değişik Düşünce.'' Gerek blog adınız, gerek blogunuzun teması çok farklı. Blogunuzun adını bir yerden mi esinlendiniz?

Yok, bir yerden esinlenmedim. Doğrusunu isterseniz çok da orjinal bir isim değil. İlk akla gelebilecek isimlerinden bir tanesi, ben de aklıma ilk gelen ismi seçmiştim üzerine çok fazla düşünmeden, sonra kaldı :)

:)) Profesyonel bir blogger olarak, sizin gibi profesyonel iş yaşamı olan blog yazarlarından, sürekli takip ettiğiniz bloggerlar, varmı? Hangileri? Hergün muhakkak bakmalıyım dediğiniz bir veya bir kaç blogunuz var mı?

İyi bir blog okuyucusu sayılırım ama blog yazımı eskisine göre çok azaldı. Eskiden Özgür Alaz ve Alemşah Öztürk'ü takip ediyordum ama son zamanlarda onlar da yazmıyorlar. Genelde yabancı blog yazarlarını takip ediyorum. Türkiye'de Webrazzi çok faydalı bir site. Onun dışında Friendfeed, Twitter gibi mikrobloglardan bu kişileri takip ediyorum.

Peki, mikroblogların, bir çok blogger tarafından ''yeni blog yazıları eklemenin önüne geçtiği'' için eleştirildiği oluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Mikrobloglarda paylaşım çok daha kolay. Tek bir tuşla istediğinizi paylaşabiliyorsunuz. Ben mikrobloglarda haftada onlarca konu paylaşıyorum ama bloguma bir-iki kez yazabiliyorum. Yalnız bloğuma yazdığım yazılar daha önemli konular oluyor her zaman.

Mikrobloglar da genelde yabancı, bloglardan paylaşımlar oluyor. Bunun yanında Özellikle Türk Sosyal Medya'sının sürekli yurtdışından beslenen bir yapısı var, bu konuda düşünceleriniz neler?

Evet kaynak olarak çok yurtdışı bağımlıyız. Çünkü inovasyonlar oradan geliyor, biz burada ancak sonradan öğrenebiliyoruz. İnternet sayesinde bu süre minimuma inse de arada yine fark oluyor. Burada değişiklikleri çok yakından ve gerçek zamanlı takip etmek zorundayız. Örneğin Facebook son 5 ayda 3 defa baştan değişti.Ülkemizde bu değişiklikleri takip eden insan sayısı çok kısıtlı. Kaldı ki, bunları Türkçe yazan hiçkimse yok diyebiliriz.

Peki Türk Sosyal Medya'sında başarılı olup da, Dünya'da örnek alınmış bir çalışma var?

Bildiğim kadarıyla yok.

Peki Dünya'da bir çok markanın örnek gösterilebilecek çalışmaları var, bu çalışmalardan hangilerinin ses getirdiği ve başarıya ulaştığını söyleyebilirsiniz?

Bu konuda Obama'nın Seçim Kampanyasını, Whopper Sacrifice'yi ve Dell'in Satış Kurgusunu çok beğeniyorum. Bu konuda detaylı bir yazı yazmıştım: http://www.webrazzi.com/2009/12/28/2009un-en-basarili-3-sosyal-medya-kampanyasi/

Peki markaların veya kişilerin Sosyal Medya'da başarılı olmaları için nelere dikkat etmesi lazım? Sosyal medyada nasıl bir yol izlemeleri gerekir?

Bu çok genel bir soru ve tam doğru bir cevabı da yok. Ben ilk önce stratejinin çok doğru kurulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Doğru stratejiler doğru şekilde uygulanırsa markalar sosyal medyadan çok fazla faydalanabilirler. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak isteyenler için Sosyal Pazarlama Yol Haritası yazım: http://www.webrazzi.com/2010/01/11/sosyal-pazarlama-yol-haritasi/ faydalı olabilir.

Yorumlar