Ana içeriğe atla

Twitter'ın @sanatberbat 'ı ile inanılmaz, harika, muhteşem bir röportaj!

Sosyal medyada, sanat üzerine paylaşım yapan bir çok hesap var ama sadece bir tanesi olumsuz yönleri hakkında yazıyor. O da; @SanatBerbat
Twitter hesabını "sanat hakkında ileri geri konuşmak için" açmıştı, çünkü herkes "sanatın ne kadar da muhteşem" olduğunu yalnız söylüyordu.  

Oysa hayır! Sanat diye ortaya konanlarda, diğer işler gibi normal bir şekilde kötü ve berbat olabilirlerdi.
Bunu dile getirmek için çırpındı, çırpındı, çırpındı, hâlâ çırpınmaya devam ediyor.
Takipçileri arasında olduğum için; çırpınışlarının, en azından onu takip edenler üzerinde birazcık da olsa etkisini gösterdiğini söyleyebilirim.
Ve evet; bazı sanat eserleri çatı katına saklanacak kadar berbat, bazıları ise anında çöpe atılacak kadar kötüler! 

Twitter: https://twitter.com/sanatberbat 
Blog     : https://sanatberbat.wordpress.com/



Teklifimi kabul edip, zaman ayırma inceliğinde bulunduğun için teşekkür ederim.
Biraz kendinden bahseder misin? Kimsin, neler yaparsın?
Rica ederim.
Çağdaş sanat alanında yazan tematik bir Twitter hesabıyım. Sanatçılar, sergiler, sanatla ilgili diğer kişi, kurum ve olaylar hakkında konuşuyorum. Yıllar geçtikçe bir arşivleme özelliği de oldu hesabın.

@sanatberbat hesabını açma nedeni olarak, ilerihaber'deki röportajında "gezdiğim sergiler hakkında ileri geri konuşmak için açtım" demişsin ama ben yine de sorayım;
Tweetlerini neden kendi adınla, değil de @sanatberbat adıyla paylaşıyorsun.  Gerçekten de, @twitter'ı kendi adınla kullanırken yapamayacağın eleştiriler, kurmaya cesaret edemeyeceğin cümleler olduğu için mi bu ismi kullanıyorsun?

Sanatberbat sadece Twitter’da yaşayan bir karakter, ben günlük hayatımda @sanatberbat değilim, o yüzden kendi adımla yazarsam o başka bir hesap olur, @sanatberbat hesabında yazdığım şeyleri yazmam. Bu durum takma isim kullanmaktan daha fazla bir şey özetle.
Ayrıca kendi adımla yazarsam insanlara saldıracakları bir hedef vermiş olurum. Çünkü söylediği şeyi değil, kişiyi hedef almak çok görülen bir durum.  

"Söylediğinin değil de, kişinin kendisinin hedef alınması" konusunda haklısın.
Yine röportajlarından birinde "çağdaş sanat üzerine konuşmanın zor olduğunu, çünkü sadece övgü beklenildiği"ni söylemiştin. Gerçekten çağdaş sanat hakkında konuşmak zor, genel olarak da övgü mü bekleniyor? Yoksa bu sadece senin düşüncen mi? Bu kanıya varmana sebep olan şey ne?

"Sanat iyidir, güzeldir, önemlidir, anlamlıdır" gibi ön kabullerle yaklaşılıp ötesine de pek geçilmez çoğunlukla; bu da bir tembellik olabilir. Ah ne güzel şey sanat! Yoo, berbat bir şey olduğu da çok oluyor.
Çağdaş sanat için “saçma, anlamsız” yorumları da çok yapılır bunun tersine. Ama o da hiç anlamaya çalışmadan yapılan başka bir tembellik ve kimse gidip bunu sanatçıya söylemez.
Doğrudan sanatçıyı muhatap alarak yazılan, söylenen şeylere, dergilerde vs. çıkan yazılara bakarsanız büyük çoğunluk o serginin ne kadar önemli, anlamlı olduğunu anlatır, sanatçılar da buna alışmıştır. O yüzden olumsuz bir şey duyduklarında kendilerine saldırılmış gibi hissediyorlar.

Sanatçıyı doğrudan muhatap alarak yazılanların, övgüden ibaret olmasının nedeni ne olabilir? Eleştirmenler korkak mı, yoksa aslında eleştirmen olmadıkları için mi sadece övgü dolu cümlelerin ard arda sıralandığı yazılar kaleme alıp yayınlatıyorlar?
Ya da aslında kötü sanatçılar gibi, onlar da kötü eleştirmen olmaktan başka bir şey değiller mi?
Yazı yazanların pek çoğunun piyasanın bir dişlisinden ibaret olmasıyla ilgili bu.  Yazar, daha açılmamış bir sergiyi sanatçının gönderdiği üç beş görsel ve iki üç kırık cümleden yola çıkarak hayal edip, sırrına erip bir yazı yazmak zorunda ki serginin açıldığı sırada yazı da yayınlanmış olsun, sonradan görüp yazsa, yazı sonraki ay yayınlansa artık her şey için çok geç olacak, reklam işlevini yerine getiremeyecek.
Çünkü o galeri, o dergiye reklam veriyor, sergileri hakkında çıkan reklam-yazılarla bunun karşılığını alması lazım. Hiçbir patron da kendi reklam vereni hakkındaki olumsuz bir şeyi zaten yayınlamak istemez.
Bu tür ilişkilerin olmadığı durumlarda dahi yazar, piyasadaki önemli kişileri, kurumları karşısına alıp sorun yaşamamak için sadece övgü yazar hale gelebiliyor.

Şu cümlen de harika:
"...yapmak istediğim şey, bu alanın da gündelik dilde üzerine konuşulabilir bir şey olduğunu, olabileceğini göstermek, izleyiciyle yapıt/sergi arasındaki duvarı, uzaklığı kırıp dokunulabilir bir şey haline getirmek..."
Var olduğunu söylediğin o duvarı kırmaya başladığını, kırmayı başardığını veya başaracağını düşünüyor musun? (Bu arada şunu söylemeliyim ki; bence en azından seni takip edenler için bunu başardın ve bu konuda gerçekten takdir edilmelisin.)
Teşekkür ederim, duymayı en çok sevdiğim şey bu: "Seni takip etmeye başladıktan sonra sergilere gitmeye başladım." gibi şeyler söylendiğinde mutlu oluyorum.
Sanat olayları öyle bir paket içinde sunuluyor ki bununla özel olarak ilgilenmeyen insanlara sürekli “Sen anlamazsın, senin gibilere uygun bir şey yok, ilgilenme.” der gibiler. Ama sergilerin çoğu bedava, isteyen herkes gidebilir. Buna rağmen sınırlı bir kitle takip ediyor.
Son yıllarda Instagram sayesinde de bu kırıldı bir yandan, ama tabi sadece fotoğraf paylaşmak için gitmenin benim söylediğim şeyle bir ilgisi yok.

Yine de şunu sormak istiyorum; gerçekten bir duvar veya uzaklık var mı?
Çünkü ben aslında insanların anlamadıkları için değil, genel olarak ilgilenmedikleri için çağdaş sanat veya genel olarak sanat üzerine konuşmadıklarını düşünüyordum? Ne dersin?
İlgilenmemelerinin nedeni de oluşturulan bu uzaklık, yoksa herkesin ilgisini çekebilecek bir yığın şey var ve insanlar bundan mahrum kalıyor. İnsana dair meseleler anlatılıyor nihayetinde, sadece üç beş zengin koleksiyonere değil.
Bir saat galerisinin önünden geçtiği halde içerde ne varmış diye bakmayan, zamanı olduğu halde bu aklına dahi gelmeyen insanlar için söylüyorum tabi bunları. Yoksa sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yorucu işlerde çalışan, iki üç saatlik boş vaktinde de oturup televizyon izlemek dışında bir şey yapmaya mecali kalmayan birine gidip “Niye sergileri takip etmiyorsun?” diye soramayız.
"Zengin koleksiyonerler" dedin de aklıma geldiği için değinmeden geçemeyeceğim; sanat eserlerinin kara para aklama aracı olarak kullanılması da söz konusu. Çünkü bazı eserlerin aslında biçildikleri kadar değerli olmadıkları, ama malum kişiler tarafından kara para aklama işinde kolay ve temiz araç oldukları için değerlerinin çok çok üzerinde paraya satın alınarak kullanıldıkları söz konusu. Bu konuda ne söylemek istersin? Sanat, bir kara para aklama aracı mı veya; kara para aklama aracı olarak sanat hakkında ne söylemek istersin?
Sanat eserine biçilen değerin net ölçüleri olamayacağı için zaten tartışmaya açık bir konu. O kadar değerli olduğunu da kanıtlayamazsın, aslında o kadar değerli olmadığını da. Herhangi bir şeye büyük bir değer biçip onun üzerinden büyük paralar döndürmenize olanaklı bir alan o yüzden.
Bu kadar büyük paraların döndüğü bir piyasanın temiz olabileceğine inanmak da saflık olur. Ne kadar çok para dönüyorsa aklanması gereken o kadar çok para var demek. Sanatın ne için yapıldığı, daha çok da işlevinin ne olduğu sorularına hoş olmayan cevaplar verdiren durumlar, yaşamın acı gerçekleri.

Twitter'daki paylaşımlarından dolayı yer yer kırıcı, senin veya yaşadığın çevrenin kültür seviyesinde olmayanları anlamaktan ve anlama çabası içerisine girmekten uzaklaşmış hâlde küçük görerek, ne yaparlarsa yapsınlar hiç beğenmeyerek, bu tavrından dolayı da çoğu zaman düşüncesiz görüyor, kaba ve hatta bazen fazlasıyla rencide edici buluyorum. Ama sanki kendi adınla yazarak eleştiriyor olsaydın, daha samimi ve hoşgörülü olurdun diye düşünüyorum. Şu anki kabalığının gerçek nedeni, @sanatberbat olman mı?
Kaba bir şey yazdığımı düşünmüyordum, üzüldüm bunu duyduğuma. 
Evet “sanatberbat” daha çok beğenmedikleri üzerine konuşuyor çünkü o @sanatberbat.

Üzmek için sormamıştım. Cevabından yola çıkarak soruyu şöyle sorayım; kullanıcı adın @sanatberbat değil de, @sanatharikulade olsaydı, bu kez de "sanatın ne kadar şahane, ne kadar muhteşem, ne kadar da HARİKAAA" olduğu üzerine mi tweetlerdin? : )
Onu yapan yeterince hesap var zaten.
@sanatberbat diye bir şeyin ortaya çıkma nedeni de, sanatın ne kadar güzel bir şey olduğunun durmaksızın, bayıltana kadar söylenip durulması. 

Günün birinde belki herkes "SANAT BERBAT" diye bağırmaya başlarsa, “durun ya, o kadar da değil, güzel şeyler de var” deme ihtiyacı hissederim belki.

Bir ara belli birkaç isme "takıklığın" söz konusuydu. Taner Ceylan, Genco Gülan aklıma ilk gelenler. Bugünlerde ise hedefinde Arda Büyük ve Ahmet Güneştekin var. Ahmet Güneştekin'in çalışmaları iyi de, Arda Büyük kim yahu? ve onun berbat çalışmalarını, seni takip edenlerin önüne atmaya hiç utanmıyor musun?
Onun yaptığı Demet Akalın ve ailesi konulu Klimt esintili resmiyle tanıyıp sonra unutmuştuk, ama aylar sonra gelip cevap verince o malzemeyi kullandım tabii ki.

Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak şunu söylemeden edemeyeceğim; aynı isimler hakkında çok fazla tweetleyince, onları promote ettiğini düşündürtüyorsun. Öyle bir şey söz konusu mu, yoksa sadece işlerini mi sevmiyorsun? Yani; sanatlarının berbat olduğunu belirttiğin kişilerden reklam almıyorsun değil mi?
Reklam almıyorum ama dediğin gibi üzerine çok fazla şey yazdığım insanları daha önce hiç duymamış olanlar da tanımaya başlıyor bu sayede. Ama küçük bir ortam olduğu için aynı kişiler etrafında dönüp durmak da normal.

Haklısın. Soluklanmak adına bir kaç klişe soruyla devam edelim:
Sanat nedir? Sanatçı kimdir?
Çok tartışmalı bir konu. Herkes kendince tanımlayabilir, "şu sanattır, öbürü değildir" diyebilir ama onay makamı biz olmadığımız için, bu tanımlarımız sanatı ve sanatçıyı bağlamıyor. Kaldı ki dönemden döneme de değişiyor zaten.
Sanat kurumları, yazarları birilerini sanatçı, bir şeyleri sanat diye bize sunuyor. "Hayır bu sanat değil" demenin bir anlamı yok bence, sanatı ve sanatçıyı tanımlamamıza gerek yok.
Sanatın "iyi, güzel ve bizim beğenimize hitap eder olmak" gibi bir zorunluluğu da yok. O yüzden aramızdaki “SANAT”ı aramızdan kaldırıp -resim, heykel, enstalasyon, her neyse- o şeyle doğrudan bir ilişki kurmaya çalışmak daha iyi. Öyle bir ilişki kurabiliyorsak onun; artık sanat, ya da sanat olmaması ne fark eder?
Kuramamışsak da bu, o şeyin sanat olmadığını değil, sadece ilişki kuramadığımızı gösterir.

"SANAT'ı aramızdan kaldırıp, işin kendisiyle doğrudan bir ilişki kurmaya çalışmak" cümlen çok yerinde ve açıkçası aradığım "sanat tanımlaması" oldu. Peki en sevdiğin sanatçı, sanat eseri veya performansı hangisi?
"En sevdiğim" diye bir şey yok. Bir de beğenmek beğenmemekten daha öznel, mahrem geliyor niyeyse, kim olduğun hakkında daha fazla ipucu veriyor. Nazar değmesin, saklı kalsın istiyor olabilirim. Eskiden çok sevdiklerimin bugün hiçbir şey ifade etmediği de çok oluyor, o kadar güvenilir bir ölçü gibi görünmüyor o yüzden.

Sürekli değişim içinde olan bizlerin, dün beğendiklerini bugün beğenmemesi,  kanımca "insanın en doğal hali" olsa gerek. Çünkü bu yönümüz "bizi sürekli olarak saldırıya açık tutup, toplum tarafından sorgulanmamıza neden oluyor. Sorgulanmamıza neden olurken, aynı zamanda toplumun da kendini sorgulamasına neden oluyor" diye düşünüyorum. İlerde sana saldırabilmek adına, hâlâ sevdiğin sanatçı ve sanat eserini öğrenmek istiyorum.
Bazı Bonnard resimleri, Vivian Mayer’in galiba bütün fotoğrafları, Orta çağ kilise resimleri, Semiha Berksoy,
David Claerbout “Mutlu Bir Anın Cezayir Kısımları” videosu şimdi aklıma gelenler. 

Sanat dedik, sanatçı dedik şimdi de "Kenan Evren" diyelim. Kenan Evren sanatçı mıdır ve resimleri sanat eseri midir?
Emekli olduktan sonra vakit geçirmek için resim yapan, sanatla ilgili bir derdi olmayan herhangi biri kadar sanatçı olmasına (yani olmamasına) karşın iktidar sahibi olduğu için koskoca bir bankanın sanat galerisinde sergisi açılıp kataloğu basılabildi.
O gün için sanatla ilgili olmayan sebeplerle de olsa, onay makamlarından geçebilmiş ama dönemin sanat tarihi yazıldığında bir sanatçı olarak adının anılmayacağı da kesin.
Bu durumda onun sanatçı olup olmamasından çok, sanat kurumlarının iktidarla olan ilişkisini konuşmak daha anlamlı olabilir.

Sanat kurumlarının iktidarla ilişkisi konusuna gelmişken, sanatçıların da iktidarla olan ilişkisine değinsek mi? Bu konuda ne söylemek istersin? İktidar sanatı desteklemeli mi, sanatçı iktidarı desteklemeli mi? "İktidar ve sanat" aynı cümle de kullanılabilmeli mi? Aklımda deli sorular...
Devlete vergi ödediğimiz için, karşılığında diğer hizmetler gibi sanat da talep edebilmeliyiz. Vergi herkesten alındığı için seçilen sanat eserleri de tarafsız kurullarca belirlenebilmeli. İstanbul Belediyesi’ne ait bir “İstanbul Manzaraları” koleksiyonu olsa mesela fena mı olurdu?
İlişkiler kurumsal değil kişisel ilerlediği için devlet imkanlarından faydalanmak isteyen sanatçılar da doğrudan iktidar sahipleriyle ilişkilerini geliştiriyor. Böylece İstanbul manzaralarını belediyeye ait ücretsiz bir müzede değil de, sadece bir ressama ait olanlarını manzarayı örten bir inşaatı kapatmak için kullanılan panolarda görüyoruz.

İstanbul Belediyesi'ne ait "İstanbul Manzaraları Koleksiyonu" fikrini çok sevdim. Bunu belediye yönetimine de sunmak lazım.
İntihaller konusunda da çok çırpındın ve hatırladığım kadarıyla bir kaç sanat galerisi, sergiledikleri eserleri geri çekmek zorunda kalmışlardı. (Yarım yamalak da olsa Mamut Art olayı aklımda kalmış) Bu konuda ne söylemek istersin?
Mamut Art olayını ortaya çıkaran bir Instagram hesabıydı, ama buna rağmen sergiden çekilmemişti, sergi bittikten sonra kurum bir açıklama yapıp intihal yapıldığını kabul etti.
Üzerini örtmek yerine, durumu kabul edip açıklama yapması bile önemliydi. Onun dışında da ortaya çıkarılmış yığınla intihal var ama bunun kurumsal olarak kabul edildiği başka bir örnek bilmiyorum. Herkes bir şey olmamış gibi işini gücünü yapmaya devam ediyor. Bunu yapan insanlarda biraz utanma duygusu olsun isterdim.

Umarım utanma duyguları oluşmuştur.
Sürekli saldırılarak tahrip edilen heykeller, hatta ve hatta taciz edilenler bile var. Evet taciz edilen heykeller.  Bunu @banksy onlarca kişinin önünde yapınca yeni bir sanat eserinin yaratımı oluyor, Marina Abromovich heykellerle sevişince performans sanatı oluyor, ama sokaktaki insanlar yapınca saldırı ve taciz deniyor. Bu konuda ne söylemek istersin?
Sokaktaki insanın sanatçı olmayıp bunu bir sanat eylemi olarak gerçekleştirmemesi ona sanat demememizin nedeni olabilir.
Marina Abromovich hangi heykelle sevişmiş, Banksy kamusal alandaki hangi sanat eserine zarar vermiş bilmiyorum. Kendi işini parçaladı, o da zaten kendi şovuydu. Sokaktaki bir heykeli parçalamakla pek ilgisi yok.
Bununla birlikte kamusal alana bir iş koyduğunda onun belli müdahalelere açık olduğunu kabul edersin ama bu yapılan tüm müdahalelerin herkes tarafından hoş karşılanması gerektiği anlamına gelmez. 




Açıkçası sokaktaki insanın, olumlu veya olumsuz duygu ve düşüncelerinin sonucunda, sokağa bırakılan sanat eserine müdahale etmesiyle ortaya çıkanı, yeni bir sanat eseri olarak görmekten kendimi alamıyorum. Bu kişilerin adının Banksy veya Marina olup olmaması da umrumda değil.
Olaya böyle bakamaz mıyız? Ne dersin?

Sanatın ne olduğu tartışmasına geri dönüyoruz burada. O kısımda da söylediğim gibi benim ya da senin bir şeyi, eylemi sanat olarak görmem ya da görmemem sanatın ne olduğu konusunda belirleyici olmuyor. Özellikle de sanat yapma niyetiyle yapılmamış şeylere “Bence bu sanat” demenin kişisel bir görüş olmaktan başka bir anlamı, önemi yok.

Senin sanal ortamda, çağdaş sanat üzerine konuşulmayı sağlama çabaların gibi, gerçek hayattaki insanın da o karşılaştığı eser üzerinde ileri-geri gidip gelmesi normal değil mi? Oda tepkisini bu şekilde ortaya koymuyor mu? İlla ki bunları saldırı olarak mı tanımlamalıyız, taciz olarak mı görmeliyiz?
Yani demem o ki; gerçek hayattaki insanlar, neden önlerine konulan şeyi kabullenip, sokağının başında her gün görsün ki? Sokağına her konulanı, kabul edip başının üstünde mi taşımalı?
Beğenmediğim sanat işlerini gidip parçaladığım olmadı bugüne kadar, bu heykel burada sergilenemez diye onu kaldırmaya çalıştığımı da hatırlamıyorum. Bir heykelin kolunu, kafasını koparmak, üzerine boya fırlatmak belki o heykel bundan daha büyük bir şiddetin ürünüyse meşru olabilir, fildişinden yapılmışsa mesela.

Kendi doğrularına göre düşünüp hareket ederek, (belirttiğin örnekteki gibi) "fildişinden" esere saldırmayı doğru bulman, kendinle çeliştiğini gösteriyor. Çünkü sokaktaki eserlere müdahale edenlerde kendi doğrularına ve değerlerine göre karar verip, harekete geçiyorlar.
Olaya bu şekilde bakınca, doğru yolda ilerlemeye devam ettiklerini söyleyebilir miyiz?
Bahsettiğim örnekte söz konusu olan şey kendi doğrularım değil bir başka canlının (filin) hayatı söz konusu. Bir canlıya zarar vererek yaptığın şey, o şey sanat bile olsa suçtur.

"Bir canlıya zarar vererek yapılan şey, sanat bile olsa suçtur" dedin de; hayvanları kesip biçerek sanat yaptığını zanneden sanatçılar var. Bu konu hakkında ne söylemek istersin? (Bu arada yukarıdaki sorudan, hayvanların sanat adı altında katledilmesini, boyanması, şekilden şekle sokulmalarını vs vs doğru bulduğumu söyleyemem. Bir canlının kendisinin "o iş"te kullanılmasının söz konusu olduğu tüm sanat işlerinin beni rahatsız eden bir yönü var ve konu üzerinde sık sık düşünüyorum)
Bu konuda da yapılan şeyin sanat olup olmaması umurumda değil, o hayvana herhangi bir nedenle zarar veremezsin, canlı ya da ölü bedenleri, parçalarını sergileyemezsin. Ne kadar ulvi amaçların olursa olsun, yaptığın şey ne kadar yüksek sanat olursa olsun.

Hiç uzatmadan, net bir şekilde cevap verdiğin için teşekkür ederim.
Sergilerde artık bir çok eser, ziyaretçilerin satın alabileceği şekilde değil de "beraber fotoğraf çekebilecekleri şekilde tasarlanarak yapılıyor" eleştirileri var. Bu konuda ne düşünüyorsun. Alamıyoruz diye, fotoğrafda mı çektirmeyelim? :)
Evet artık Instagram’a özel sanat eserleri üretiliyor, bir sanat eseriyle fotoğrafımızın olması bizi daha elegan bir insan yapıyor. Gördüğü her resmin, heykelin yanına ilişip fotoğrafını çektiren ya da selfie yapan insanlar görüyoruz. 
Gerçekten durup "bu neymiş" diye bir baktın mı, yoksa yan yana fotoğraf çektirmek dışında bir amacın yok mu? En sanat takipçisi ödülünü sen aldın, tebrikler.

Zehra Doğan'ın, Hendek Operasyonları sırasında @twitter'daki Jöh/Pöh hesaplarında gördüğünü söylediği bir fotoğrafı, eğitimsiz çocuk zekâsının ortaya koyabileceği kadar kötü bir şekilde resmedip paylaşması ve yine Hendek Operasyonları sırasında 10 yaşında bir çocuğun notları olduğunu söylediği (..Şu anda silah sesleri geliyor. Silah sesleri yoğunlaşınca eve kaçıyoruz. Tanklar gidince yine sokağa çıkıp ses çıkartma eylemi yapıyoruz. Bence biz haklıyız. Biliyorum bir gün sesimiz duyulacak..) ama bence 10 yaşında bir çocuğun notları değil, kendi cümlelerini 10 yaşında bir çocuğun notları olarak haberleştirmesi, onun hapis cezası almasına neden oldu. Aldığı hapis cezasının basın yansımalarına baktığımızda; sanki sadece bir ressam olarak cezalandırılmış gibi bir algı söz konusu. Bu konu hakkında ne söylemek istersin? Zehra Doğan gerçekten bir ressam olarak mı bu kadar basında yer aldı, yoksa kürt kökeninin sömürülmesi mi söz konusu? Malum, her fırsatta Türkiye'nin farklı etnik kökenlerdeki insanlara baskısının sürüp gittiğinin ispatlanması çabası var? Zehra'nın da bu kadar öne çıkmasının nedeni, o çabalardan olabilir mi? 
Bu bir soru değil, tamamen senin yorumun. 

Bu bir yorum değil, tamamen senin paylaşımlarının etkisiyle dikkatimi çeken bir konu hakkındaki gelişmelere göz attıktan sonra sorduğum bir soruydu. Sen de bu konu özelinde güncel paylaşımlarda da bulunmaya devam ediyorsun. Soruyu tekrarlamam gerekirse:
Zehra Doğan'ın bu kadar öne çıkmasının nedeni ne olabilir? Sence Zehra gerçekten sadece bir sanatçı olduğu için mi bu kadar öne çıkartılıyor? Yoksa, aslında sanatçı yönüyle hiçbir bağlantısı yok ama "Türkiye'ye bir de buradan çakalım" çabalarının sonucunda mı öne çıktı? 
 Zehra Doğan’dan ve neden hapse girdiğinden kaç kişinin haberi var, o konuda pek iyimser değilim. Keşke dediğin gibi öne çıkartılıyor olsaydı da bunun nedenleri üzerine konuşabilseydik. Ben sanatla ilgili konulardan söz eden bir hesap olduğum için, eğer bir ressam hapisteyse ve suç dosyasında da yaptığı bir resim varsa bu konudan bahsetmem doğal, sorun daha çok bahsetmeyenlerde.

Teşekkürler.






Yorumlar