Ana içeriğe atla

Ekim Nazım Kaya ile Kaldıraç Etkisi üzerine

‘Bir yerde bir fırsat görür ve adım atarsanız, o başarı şans olmaz, bir iradenin sonucu olur.’



‘Türkiye’nin İnternet Girişimçilerinden Deneyimler Ve Dersler’ altbaşlığıyla yayınlanan ‘Kaldıraç Etkisi’ kitabı, internette başarılı olmuş ve markalaşmış iş deneyimlerinin yaratıcılarının serüvenlerine odaklanıyor. Kazanan fikirler nasıl kazandı, girişimciler başarı süreçlerini nasıl geçirdi gibi soruların cevabını aramış Ekim Nazım Kaya… Ortaya da gerçekten Türkiye’de internet girişimciliğinin öncülerini biraraya getiren güzel bir çalışma çıkmış…
Söyleşimize kitabın renginin çok dikkat çektiğini söyleyerek başlamak istiyorum. Çünkü genel olarak pazarlama kitaplarında daha açık renkler ve hatta yer yer mavinin farklı tonlarının göze çarptığı renkler kullanılırken, kitabınızın renginin ise, destek verenlerinizden birinin renginin kullanılması biraz fazla dikkat çekici değil mi?Kitap kapağı için yapılan pek çok taslaktan, en çarpıcı olanını tercih etmeye çalıştım. Çok satan uluslararası kitapların tasarımında gördüğüm ortak yan, kitabın adının en büyük öğe olması. Tercihimi de bu yönde kullandım. Rengin TTNET’in kurumsal rengi olması ile bir ilgisi yok, ne şirketin böyle bir talebi oldu, ne de biz bunu sağlamak için özel bir tercihte bulunduk.
Kaldıraç Etkisi’ne TTNET’in nasıl bir katkısı oldu?TTNET’in “Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek” programı, Kaldıraç Etkisi’nin girişimci gençlere ulaşma hedefi ile bire bir örtüşen bir etkinlik oldu. Takvimler de uygun düşünce, bir işbirliği doğdu. Bunun bir ayağı TTNET’in kitaba verdiği destek, diğeri ise benim program boyunca çeşitli şehirlerdeki üniversitelerde yaptığım sunum oldu. Yani karşılıklı bir dayanışma diyebiliriz. 
Sizde bir girişimcisiniz ve kitabınızda diğer girişimciler gibi, sizde kendi deneyimlerinizi paylaşıyorsunuz. Girişimcilik öğrenilebilir bir şey mi, yoksa bazı özelliklere sahip olmuş olmak gerekiyor mu?Girişimcilik bence zaten sürekli yeni şeyler öğrenme serüveni. Ama okulda değil, piyasada öğrenilebilecek şeyler. Ve çoğunlukla olumsuz deneyimlerden öğreniliyor. Bahsettiğiniz özellikler de, bu olumsuzluklara rağmen öğrenmeye ve mücadeleye devam edebilmek için şart olan nitelikler. Girişimci olanı olmayandan ayıran, bu deneyimlerle başa çıkma konusundaki başarı oluyor.
Bir çok girişimci “şanslı değildim, yanlış zamanda adım attım, destekçi bulamadım, şansım yaver gitmedi” benzeri bir çok yakınmada bulunuyor. Girişimcilikte şans olgusu hakkında ne düşünüyorsunuz?Şansını kendileri yaratan insanlar, bunu şans olarak görmeme eğiliminde olur. Kendi başarısına dışarıdan katkı bekleyenler ise bu destek gelmediğinde durumu şanssızlıkla açıklayarak durumlarını meşrulaştırabilirler. Başkalarının başarısını büyük oranda şansa bağlayanlar da yine aynı kişilerdir.  Bir yerde bir fırsat görür ve onu başarıya çevirmek için adım atan siz olursanız, dışarıdan öyle görünse de, o başarı şans olmaz, bir iradenin sonucu olur.
Kitabınızın iç kapak kısmında “şanslıydık, doğru zamanda doğru yerdeydik” diyorsunuz. Ama girişimcilik serüvenlerinizden okuduğum kadarıyla, başarılarınızın şansla alakası olmadığını, aksine düzenli ve sistemli bir çalışma ile sürekli bir üretim içinde bulunduğunuzu gördüm. Böylesine doğru kararlar alıp, sıkı  bir çalışma içinde olmanıza rağmen size böyle bir cümle kurdurtan şey neydi? Neden böyle bir cümle yazdınız?Bu ifade, kitabın içindeki metinlerin birinden alıntı. O metni yazan da, ortağım Devrim Demirel. İnternetin bugünkü kadar gelişmemiş olduğu, dolayısıyla fırsatların, ama zorlukların da daha fazla olduğu bir döneme işaret ediyor. İsteseniz de bir daha o döneme dönemezsiniz, o dönemde bu alandaki ilk girişimciler olmak bir şans. Ama yeni dönemlerin sonu gelmiyor. Sosyal medya da bir dönem ve bu dönemde doğru şeyler yapabilecek konumda olmak da, kullanan için bir şans olabilir. Yine aynı noktaya geliyoruz: Şans, o şansı değerlendirebilecek insanlar için anlamlıdır. Gördüğü halde adım atmayanlar için değil.
Girişimcilikte kulakları kötü eleştirilere kapatmak hakkında ne düşünüyorsunuz? Kulaklarımızı kötü eleştirilere kapatmak, başarımız üzerinde pozitif anlamda etkisi oluyor mu?Yapıcı ve yıkıcı eleştiri ayrımını doğru yapabilmek lazım. Başkasının attığı adımları kendi başarısızlığına sebep sananlar, eleştirmek için eleştirebilir. Bunlara kulağınızı tıkayabilmeniz şart. Yoksa boşuna moraliniz bozulur ve enerji kaybedersiniz. Ama müşterinizin ya da dostlarınızın eleştirisi elbette dinlenmeli. 
Türkiye’nin internet girişimcilerinden çalışkanlığını, fikirlerini sevdiğiniz, hatta hayran olduğunuz biri var mı? Veya aslında bunu sadece Türkiye ile sınırlamayalım, Dünya’da girişimcilik yönüyle kendinize örnek aldığınız biri var mı?Bir konuyu derinlemesine araştırıp, deneylerle dokümante eden New York Times en çok satanlar listesine girmiş Tim Ferriss’i, ve milyonların hayatını ve bir endüstriyi değiştirmiş olan WordPress kurucusu Matt Mullenweg’i takdir ediyorum.
“Günümüz girişimcilerinden” bazılarının, girişimciliği kolay yoldan para kazanmak olarak algıladığını düşünüyorum. Sanki hemen köşeyi dönmek için girişimciliğe soyunmuş gibiler. Bu tür girişimcilerin “gerçek” girişimcilere zarar verdiğini, bir çok girişimcinin önünü tıkadığını düşünüyorum. Bu anlamda siz ne düşünüyorsunuz? Gerçekten böyle bir şey olabilir mi, yoksa “yanlış bir izlenime mi kapılmış” gidiyorum?Bu düşüncenin doğru olmadığını, denerlerse çok kısa sürede göreceklerdir. Genel olarak girişimcilikle ilgili algıyı etkileyebilirler, ama gerçek girişimcilere zarar verebileceklerini sanmıyorum. Olumlu ve olumsuz niteliklerimizden olumlu veya olumsuz olarak en fazla etkilenecek olan, yine kendimiziz.
Türkiye’de dijital girişimciliğin önü açık mı? Bu konuda devletin nasıl bir desteği var veya devletin dijital girişimciliğe nasıl bir desteği olmasını isterdiniz?Dijital girişimciliğin önü alabildiğine açık. Çünkü maliyetler azalıyor, altyapı (ödeme sistemleri, iş yapmak için gereken online servisler, inkübasyon merkezleri, sermaye ortamı) gelişiyor. Ama bu yalnızca giriş bariyerini düşürür, “iş yapmak” için gereken prensipler dünyanın her yerinde aynı. Ve bariyerin düşmesi, rekabetin artması demek. O yüzden Kaldıraç Etkisi’inde adı geçen girişimciler “Bizim başladığımız zamanda başarmak için yeter şart niteliğindeki koşullar artık çok daha fazla” diyor. Başlamak daha kolay, ama bitirmek daha zor şu anda. 
Sizce Türkiye’den de uluslararası anlamda kendinden söz ettirecek büyük projeler çıkar mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?“Hayır” diye kestirip atmak zor geliyor, ama gerçekçi olmak gerekirse bu konuda çok umutlu değilim. Çünkü global projelerin ekonomik ve network anlamında olanakları bizimkilerle karşılaştırılamayacak düzeyde ve hep öyle olacak. Bırakın Türkiye’yi, Avrupa’nın büyük ekonomilerinde bile dünyaya yayılmış projeler, Amerika kaynaklı olanlarla karşılaştırınca sınırlı sayıda.
ekimkaya.com adresindeki blogunuzda şu cümleniz dikkatimi çekti;”tüketici olmanın kolaylığı ve tüketen nüfusun ezici çoğunluk olması, bu konfor alanından çıkıp üretici haline gelmemizi neredeyse gereksiz kılıyor” diyorsunuz. Peki sizce artık sosyal ağlar sayesinde herkes birer üretici değil mi?Evet, ama ürettikleriniz, yayıldığı ve tüketildiği oranda değer kazanıyor. Kimsenin umursamadığı, etkilenmediği, hatta görmediği fikirlerle üretici olmaktan çok da bahsedilemez, değil mi? Ürettiklerimizin değerli olması halinde bu başarılabilir.
Kaldıraç Etkisi 
Yazar: Ekim Nazım Kaya 
Optimist Yayınları / 1. Basım 2012 / 171 Sayfa /
Ekim Nazım Kaya; Infomag dergisi tarafından ’50 Dijital Türk’ arasında gösterilen Ekim Nazım Kaya 1977 yılı İstanbul doğumlu. Forbes Türkiye, Marketing Türkiye ve Platin gibi dergilerde konuk yazar olarak yazları yayınlanıyor. 
TÜBİTAK, TTGV ve KOSGEB tarafından desteklenen, çeşitli AB 7. Çerçeve Programı projelerinde yerel ortak olarak faaliyet gösteren, Türkçe Doğal Dil İşleme teknolojileri geliştiren Botego‘nun kurucu ortağıdır.
Bu röportaj daha önce okuryazar.tv'de yayınlanmıştır.

Yorumlar